29 Mart 2012 Perşembe

Bakın Dostlar; Düşünme Sanatı

Kişisel olarak nitelendirdiğim "Düşünme Sanatı" kişilerin kendini geliştirmek istediği noktalara dayanıyor. Resim, müzik,tiyatro gibi düşünmeninde sanat olabileceği düşüncesini zihnime kazıyan olaylar, herkesin farklı alanlarda düşünmesini ve düşünlerin aynı sonuçları farklı şekillerde çözümlemesini anlatım yetersizliği yüzünden yanlış ifade biçimleri sonucunda anlatılmak isteneni karşı tarafa verememesini gözlemlediğimde farkettim. Düşünmek, herkesin istediği zaman yapamaması ve bazı düşünürlerin kendini sadece bu konuda geliştirmesi bunun bir sanat olmasını yeterli derecede destekliyor. Düşüncelerin istenilen sonucu vermesi için; doğru anlatım biçimleri, canlı örnekler ve cümleler içinde seçilebilir kelimelerin kullanılması gerekir. Bir diğer biçimde "Düşünme Sanatı"nın doğru anlatım olmadan bir işe yaramadığını, verilmek istenen mesajların kişi veya kişilerin hayatlarını değiştirmediği sürece düşünmenin bir önemi olmadığı sonucudur. İnsanların hayatlarını değiştirecek bir düşünceye örnek olarak, kaldırımlardaki tümsekleri örnek gösterebilirim. Engelliler için yapılan ve asfalt ile birleşen eğim çoğumuzun dikkatini bile çekmez. Çünkü tekerlekli sandalyeye mahkum değiliz. Çoğumuzun kullandığı kestirmeleri, yolları kullanamayan engelli dostlarımız şuan farkında bile olmadığımız ayrıcalıkların çoğundan faydalanamıyor. Kaldırımlardaki tümseklerin olmayışı bizim çoğu ayrıcalıklarımızdan sadece bir tanesi. Asansörü olmayan binalar bile bizim ayrıcalığımızdır. "Düşünme Sanatı" hayatımızdaki tüm hataları,yanlışları düzeltebilecek kadar geniş kapsamlı bir akımdır. İnsanların en azından kendine yardımcı olacak kadar geliştirmesi gereken bu özellik çoğu kişi veya kişilerin farkına bile varamadığı bir mucizedir

11 Mart 2012 Pazar

Bakın Dostlar; Gece yatağımdayken

ansızın sebepsiz bir şekilde kalkıp dolabımı karıştırdım. Unuttuğum bir defterin arasından "O"nun günlüğünden sebepsizde kopmuş bir sayfa geçti elime. Diğer yazılarından bir özelliği yoktu. Liseye başladığının ilk gününü yani 26 Ekim 2009'u anlatan bir sayfa ve altında ufak bir yazı buldum. Keyifli okumalar


Hatırlarmısın ;
Ne kadarda mutluyduk
Hani bir kızımız, birde oğlumuz vardı seninle
Sen kızımıza hergün makyajlar yapıp ayakkabılar giydirecektin
Ben ise oğlumuza hergün yeni bir şeyler öğretecektim.
Sen o ufak kıza mini mini etekler giydirip sallanmayı,
Ben ise oğlumuza nasıl adam olunacağını öğretecektim
Sen ona çılgınca gezip tozmayı
Ben oğlumuza nasıl ağır başlı olunacağını öğretecektim
Kızımız deli dolu
Oğlumuz efendi adam gibi adam olacaktı
Biraz daha büyükdüklerinde;
Sen ona erkeklerin canını nasıl yakacağını
Ben ise oğlumuza dim dik ayakta durmasını öğretecektim
Sen ona gençliğin bir kere geldiğini deli dolu ama aklı başında yaşamasını
Ben oğlumuza sahip çıkması gereken değerleri öğretecektim
Ve en sonunda ;
Sen kızımıza nasıl aşık olunacağını öğretecektin
Ben oğlumuza arada nasıl çapkınlıklar yapılacağını
Sen ona bana nasıl deli gibi aşık olduğunu anlatacak
Ben oğlumuza her kadınla ol ama bir tanesini yaşa diyecektim
Sen nasıl vefakar olunacağını
Ben ise her kadının bir gün gideceğini ve bunlar karşısında dim dik göğsü ileride durmasını öğretecektim
Çocuklarımız aslında bizim içimizde olan ama dışarıya vuramadıklarımızdı.
Sen nasıl aşık olunacağını öğrettin bana
Ben ise sadece seni yaşamak istedim
Sen deli dolu yaşarken
Ben 15 yaşında nasıl olgun davranıcağımı aradım
Sen hatalarımıza gülmeyi öğrettin
Ben ise sana hataların nasıl telafi edileceğini
Sen benim canımı nasıl yakacağını çok iyi bildin
Ben ise öğrettiğim gibi dim dik duramadım ayaklarımın üstünde
Kızımızın senden öğreneceği çok şey vardı, hepsi yarıda kaldı
Sen çekip gittin
Ben ise şimdi;
İki küçük çocuğumuzla senin yollarını gözlüyoruz.

evet dostlar. okadar zaman sonra tekrar gözlerimi doldurdu. Buda böyle bir anım işte.
.

4 Mart 2012 Pazar

Bakın Dostlar; Yalnız olduğunuzu

düşünüyorsunuz ama aslında değilsiniz. Biraz önceki yazımda bahsetmiş olduğum dostumdan bir parça.

"belimi hissetmiyordum. hissettigim tek sey ağriydi. beni eve getirip yataga uzattilar. kafecinin caycisina ben daha zor kalkarim dolapta skoll lar var getir onlari bana dedim. cocuk vanli idi (asi vanli derdi kendine) biralari yanima birakti herkes kafeye dondu. kimildayamiyorum yatakta. biralari aldim. her biri bir litrelik. nefes almadan iciyorum. aci ve alkolun etkisi ile uyusmustum. gozlerimi actigimda. belimdeki agri hala orda idi. ve işemem lazimdi. tam 2 metre otemde telefon var ulasmaya calistim. ama beceremedim. sonra anladim ki ulassam o telefona kimi arayacaktim lan. arayacak kimse yoktu. en zoru buydu, kimi arayacaktim? amcamin oglunu mu patronu mu kafede cay satan asi vanliyi mi? arasam bile ne diyecektim tuvalete çıkmam için yardım edin mi ? iste gencler yalnizlik budur. gozumden gelen yaslar minderi fark edilecek derecede ıslatmıştı. son bir gayretle yorgani torstop ettim ve icine isemeye basladim. koca istanbulda sirinevlerde, bir odada yorgana isiyordum ve düştüğüm durumum için artık kendime acımaya başlamıştım."

Bakın Dostlar; Mutlu olmak için (GERÇEKTEN OKUNMAYA DEĞER !)

(bir dostumun hikayesini okudum. şuan 6 saattir 104. sayfaya gelebildim)
aslında etrafımızda binlerce neden var. En basitinden temmuz-ağustos sıcağını nemini rahatça soluyabiliyoruz. Toplu taşıma araçlarına binebiliyoruz. Bir topluluk içinde durabiliyoruz. Herhangi bir nedenden sırt çeviren arkadaşlarınız yok. Birisinin hikayesini dinledim gerçekten içler acısı etrafta mutlu olunacak okadar şey varken mutluluğa kapattığınız gözlerinizi gözlerimi açmamı sağladı. Kendisi panik atak hastası (21 yaşında) ve kalabalık ortamlarda duramıyor, sınıfında konuşamıyor ( ilgi odağı olamıyor ) toplu taşıma araçlarını kullanamıyor, xanax isimli yeşil reçete ile verilen ve özel bir ilaç aynı zamanda bi okadar da tehlikeli bir ilaç olan xanax olmadan hiç bir işini yapamıyor. Kısacası Beynini uyuşturmadan bizler gibi olamıyor. Otobüslere binemediği için gideceği yerlere taksi ile gitmek zorunda. Maddi durumu okadar iyi olmadığı için çoğu zaman yürüyerek gidiyor  ve tek isteği ilaçlara bağlı olmadan normal bir insan gibi yaşamak. Bu hastalığı yüzünden balolar piknikler geziler v.b hiç bir etkinliğe katılamıyor sevgilisi,dostları akrabaları bile sırt çevirmiş durumda çünki o artık asosyal olmak zorunda. Annesine yük olduğunu düşünüp İzmir'den İstanbul'a geliyor. Kimseyi tanımıyor kimseyi bilmiyor hastalığı yüzünden okulunu bitiremedi ve bir mesleği yok. İstanbulda okuduğum hikayelerini anlatmaya başlarsam gerçekten uzun sürer o yüzden şimdi kafanızı kaldırın ve etrafınıza bakın mutlu olmak için binlerce sebep var. Dostumuz için otobüse binebilmek bile büyük bir mutluluk.